SÜNEN EBU DAVUD

Bablar    Konular    Numaralar  

CENAİZ BAHSİ

<< 3122 >>

NUMARALI HADİS-İ ŞERİF:

 

حَدَّثَنَا مُحَمَّدُ بْنُ كَثِيرٍ حَدَّثَنَا سُلَيْمَانُ بْنُ كَثِيرٍ عَنْ يَحْيَى بْنِ سَعِيدٍ عَنْ عَمْرَةَ عَنْ عَائِشَةَ قَالَتْ لَمَّا قُتِلَ زَيْدُ بْنُ حَارِثَةَ وَجَعْفَرٌ وَعَبْدُ اللَّهِ بْنُ رَوَاحَةَ جَلَسَ رَسُولُ اللَّهِ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ فِي الْمَسْجِدِ يُعْرَفُ فِي وَجْهِهِ الْحُزْنُ وَذَكَرَ الْقِصَّةَ

 

Aişe'den demiştir ki:

 

Zeyd b. Harise ile Ca'fer ve Abdullah öldürüldükleri zaman, Rasûlullah (s.a.v.) mescide oturdu, üzüntü(sü) yüzünden anlaşılıyordu.

 

Bu hadisi Amre vasıtasıyla Hz. Aişe'den nakleden Yahya b. Said, rivâyetine devam ederek Hz. Zeyd, Ca'fer ve Abdullah'ın ölümü ile ilgili olayı anlattı.

 

 

İzah:

Buhârî, cenaiz; Müslim, cenaiz Nesâî, cenaiz

 

Hz. Zeyd ile Ca'fer ve Abdullah b. Revaha (r.a) hazretlerinin ölümüne ve Fahr-i Kâinat Efendimizin son derece üzülmesine sebep olan hadise Mute muharebesidir.

 

Bilindiği gibi Mute; Şam sınırlarında Belka köylerinden bir köy, Şam meşreflerinden (yaylalarından) bir yayla olup kılıçların en iyisi orada yapılır ve orada yapılan kılıca da oraya izafetle meşarif yapısı kılıç denir.[Koksal M. Asım, İslam Tarihi, VIII-47.] Mute Belka yakınındadır. Beytü'l-Makdis'e (Kudüs'e) iki merhaleliktir.

 

Mute, Kudüs'ün güneyinde bir yer ismidir. Bizanslılarla müslümanların yaptığı ilk harp burada olmuştur.

 

Hz. Nebi, hükümdarları İslama davet ettiği sırada, Busra emiri Şurahbile'de ashabtan Hars b. Umeyr'i elçi olarak göndermişti. Fakat Şu-rahbil bütün insanî ve diplomatik kaideleri bir tarafa bırakarak Hars'ı şehit ettirdi.

 

Hicretin sekizinci yılı idi. (Miladi 629) Bu saldırıya çok üzülen Hz. Pey­gamber hemen üç bin kişilik bir ordu hazırlayarak kumandanlığına Zeyd b. Harise'yi getirdi. Sonra: "Savaşta şayet Zeyd şehid olursa kumandayı Ca­fer alsın, Cafer de şehid düşerse, orduya Abdullah b. Revaha kumanda etsin" buyurdu. Sonra orduyu geçirmek için Medine'nin dışındaki Seniyyetu'lveda tepesine kadar gitti.

 

Abdullah B. Revaha'nın Ağlaması:

 

Abdullah b. Revaha, yanındaki kumandan arkadaşları ile birlikte vedalaştıklan sırada ağladı.

 

Ona "Ey Revaha'nın oğlu. Ne için ağlıyorsun?" diye sordular. Abdul­lah b. Revaha "Vallahi ben ne dünya sevgisinden ne de sizleri özleyeceğim­den ağlıyor değilimdir.

 

Fakat ben yüce Allah'ın kitabından, "İçinizden cehenneme uğramaya­cak yoktur. Bu Rabbınin yapmayı üzerine vacip ve gerekli kıldığı bir gerçek­tir."[Meryem 71] âyetine okurken Rasülullah (s.a.v.)'dan işitmişimdir.

 

Cehenneme uğradıktan sonra oradan nasıl geri döneceğimi bilmiyorum ve bunun için ağlıyorum" dedi.

 

Müslümanlar, "Allah sizin yardımcınız olsun. Sizleri her tehlikeden ko­rusun. Sağ salim bize geri çevirsin." dediler.

 

Abdullah b. Revaha ise onlara:

 

"Fakat ben Rahman olan Allah'dan yarhğanarak kanları fışkırtıp kö­pürten bir kılıç darbesiyle, yahut ciğer ve barsakları kasıp kavuran bir kargı saplamasıyla şehid olmak isterim ki, kabrime uğrayanlar (Allah bu savaşçı­ya doğru yolu göstermiş o da doğru yolu bulmuştur) desinler." mealli beyit­leri okudu.[Koksal M. Asım, İslam Tarihi VIII-54.]

 

Üç bin kişilik İslâm ordusu, karşılarında yüz bin kişilik bir düşman kuv­veti buldu. Bizans İmparatoru Heraklius, ayrıca yüz bin kişilik bir kuvveti daha yedekte tutarak ŞurahbiPin yardımına koşmuştu. İlk hücumda İslâm kumandanı Zeyd şehid oldu. Onun ardından Hz. Nebiin yeğeni Ca'-fer ve ensardan Abdullah b. Revaha başkumandanlığı alıp biribirleri ardın­ca şehid düştüler. Müslümanlar ümitsizliğe kapılmadan derhal Allanın kılıcı Halid b. Velid'i kumandan tayin ettiler. Halid dağılan kuvvetleri topladı. Askerlerin yerlerini değiştirerek tekrar hücuma geçti. Düşmana kayıp ver­dirdi ve hemen düzenli bir şekilde geri çekilerek Medine'ye döndü. Düşman İslâm ordusunu takip edemedi.

 

Hz. Nebi Medine Mescidinde, zaman ve mesafe mefhumunu aşa­rak harbin safhalarını ve kumandanlarının şehid oluşlarını gözlerinden yaş­lar akarak anlatmıştı. Diğer taraftan Hz. Nebi orduya deniz yoluyla takviye birlikler de göndermişti.[Debbağoğlu A. Ansiklopedik Büyük İslam İlmihali, 430.]